Selamlaaar, nasılsınıız? Ben o kadar üşüyorum ki, sanki bir buz kütlesinin içinde ısınmaya çalışıyorum. Oysaki ev gayet sıcak, benim dışımda kimse üşümüyor:) Bedenim üşüse de içim sıcacık çünkü tanımayı çok istediğim, hikayesini merak ettiğim birini podcastimde ağırladım:) Bu sohbeti kaydederken farklı bir tool kullandığım için editlerken normalden fazla uğraştım bu da bana konuğumu daha çok dinleme fırsatı verdi:) Tekrar tekrar dinlediğim halde elimden kalemi kağıdı bırakamadığım bir bölüm oldu.
Sözün özü, Üç Nokta Bir Üçgen’in 8. bölüm konuğu Zeynep Kurmuş. Zeynep Hanım’la Genwise’ın Ankara buluşmasında tanıştık. O gün bugündür rotasını, değerlerini, misyonunu yıllar önce benimsemiş ve onlar doğrultusunda hayatını doldurmuş bu güzel kadını aklımın bir köşesine “Keşke uzun uzun sohbet edebilsem.” diye not etmiştim. Demek ki çok içten istemişim:)
Podcastimiz sırasında Zeynep Hanım’ın benim için dile getirmesi zor olan bazı cümlelerin onun için ne kadar kolay olduğunu görmek beni çok etkiledi. Bu podcastten aklımda “Ben bu kadar basitleştirebildiğim noktaya nasıl gelirim, beni ne engelliyor?” sorusu ile ayrıldım.
Zeynep Kurmuş LinkedIn: https://www.linkedin.com/in/zeynepkurmus/
Zeynep Kurmuş’un Genwise’daki hakkımda yazısı: https://www.wegenwise.com/bizkimiz/zeynepkurmus
Genwise’ı incelemek istersen: https://www.wegenwise.com/
Zeynep Kurmuş’un FluTV bölümleri:
Bölümden Notlar
Gençken hayatın anlamını aradığımız arkadaş sohbetlerinde neyin peşinden gitmemiz gerektiğini konuştuğumuz bir ortam vardı. Bu sohbetlerin birinde “Yaşam bitti diyelim ki, sana ne denmesini istersin?” sorusuna ilk cevabım “Aferin” oldu.
Hayat misyonumu yıllar önce “Deliver results add values” olarak belirledim. Sonra onu Türkçeye çevirdim “Katma değer yaratan sonuçlar üret” dedim. Hayat misyonumu yazdıktan sonra çok rahat ettim. O benim izlediğim pusulam oldu. Sonrasında hep “Değer yaratan sonuçlar üretmek” için uğraştım.
“Deliver results add values”
Şimdi “Değer katan ne yapabilirim?” sorusunu sorunca şartlar birden berraklaşıyor. Bu misyon içime sindiğinden beri de rahat ettim. “Ben buraya değer katabilir miyim?” sorusuna cevap verebildiğim işlere girişmekten geri durmadım. Değer katmayacağımı düşündüğüm işlere girmedim.
Belli bir süremiz var, o zamanda da katkı yaratmayan süreçlerin içinde bulunmak istemiyorum. Emeğimle +1 çıktı üretemeyeceğim işlere girmiyorum.
Böyle bir pusulam olunca da rahat ediyorum.
Annem “Allahım bana başkalarının hakkında düşünmeme izin verme” diye dua ederdi.
“Ortada kimsenin girmediği bir olay varsa o zaman bir gireceğiz. En kötü ne olabilir ki, yapamazsın” diye düşündüm hep. E bu da çok kolay bir şeydi benim için.
Yatılı okula ilk girdiğimde bir sene boyunca her gün ağladım. Ama ders zamanı ağlamazdım:) İki tane şey fark ettim bazıları ağlamıyordu, gece ağlıyordu. Sonra her şeye ağlanabileceğini ve gülünebileceğini fark ettim. Bunlar geldikçe kucaklamak lazım. Aynı ortamda herkesin farklı tepki verebileceğini her şeyin 80 değişik perspektifi olabilir yeter ki dinle nereden geliyor nereden geçiyor.
Hayat misyonumu yazarken “ Ben buraya kişisel değerlerimi de yazayım” dedim ve “Yanında olduğun insanların kendi içlerindeki en iyilerini ortaya çıkarmak.” cümlesini de o kağıda ekledim.
Basketbol oynarken takımın en iyi oyuncusu değildim ama onların parlamasını sağlamakta iyiydim.
Ben iyi bir eşlikçiyim. Kişinin ne yapmak istediğini öğrenip onu ortaya koymayı seviyorum. İyice dinliyorum sonra A-B-C yapıyorum bu sırtını kaşımak gibi basit bir şey de olabilir sonra da soruyorum “İyi geldi mi?” cevaba göre de devam ediyorum.
Sen söylediğin şeysin ve sen takviminsin. Bunların etrafı aslında açık bilgi.
Söylenen beklentiler doğrultusunda hareket etmek daha kolay eğer bilmiyorsam da soruyorum.
Ortada kalan meselelere girmeyi de seviyorum. Kimsenin dokunmadığı ortada kalan meselelere girişiyorum.
Basketbol hayattır.
Yalnız başarılmıyor birlikte başarılıyor.
Her zaman kendinden daha büyük bir şeyin parçası olabilirsin ve o hep daha iyi hissettirir. Bir maça birlikte çıkıp birlikte üretmek bana daha iyi geliyor.
İnsanın ne olduğu basket sahası belli olur. Sahada o kişinin değerleri belli olur. Düşeni kaldırmak, düşmüş arkadaşını tekrar oyuna dahil etmek, bunlar bir insana dair çok şey anlatır.
Her bir basketbol maçı ayrı bir yaşam dersidir.
Üsküdar Amerikan kampüsünde çok ağladım ama çok öğrendim.
Kendini ciddiye almana gerek yok yaptığın şeyi ciddiye al.
Methot bilmek önemli. Methotlar var onları bulmak, kullanmak, uygulamak gerekiyor.
Favori metorlarım: mindmapping ve zaman yönetimi. Mindmapping’i not alma tekniği olarak, programı tasarlarken, konuşmaya hazırlanırken, yazılı-sözlü doküman için kullanıyorum. Zaman yönetimi tektiklerini de zaten dediğim gibi “Sen takviminsin” buna uygun olarak kullanıyorum. Neye, kim, neden zaman ayırdığımı orada görüyorum. Ekip yönetim becerileri de buraya 3. başlık olarak ekleyebilirim. Söyleme sor, ortak akla danış, gerçekten merak et, onların katkılarını iste gibi beceriler olmadan olmuyor.
“Sen takviminsin.” Zaman yönetimi dağılmamanı dağılırsam da nasıl toparlayacağımı bilmemi sağlıyor. “Neden bunu yapmayı seçiyorum?” soruna cevap vermemi sağlıyor.
Alınganlık kişisel algılamaktan nasıl kaçınırız?
- Kimse çaba göstermek istemiyor herkes hemen beğenilmek istiyor. Güçsüz olduğumuzu kabul etmek gerekiyor. Smaç atarken bile 300 kere pratik etmek gerekiyor. Yaptığın işi her zaman ciddiye alacaksın ama çıktıyla ilgili bir şey senden bir şey eksiltmiyor.
Tepkiyi bir daha almak istemiyorsan onu duymak ona göre cevap vermek gerekiyor. “Yaptığım şey oldu mu?”, “İyi geçti mi, nasıl geliştirebilirim?” diye sormak gerekiyor.
Arkamı kollayayım ucu bana değmesin dedikçe insanlar kanırtırlar. Kaçak oynamamak lazım.
“Niye savunuyorum, neyi savunuyorum?” bunları fark etmek emek istiyor, kimse o emeği vermiyor. Bunlar bol pratikle bol emekle olabilecek şeyler.
Zeynep Hanım’ın herksin aynasına yazacağı söz: Arada take it easy
Zeynep Hanım’ın aldığı en iyi tavsi(ler):
Kitaplarda buluyorum cevaplarımı. En son “Life Is Hard How Philosophy Can Help” kitabını yeniden okudum. Kendi kendime verdiğim tavsiyelerden biri her aklına bir soru geldiğinde mutlaka bir kitapta onun cevabı vardır.
Abimin iki tavsiyesi:
🥂Yardım iste, yardım isteyene de yardım et. Tek başına çabalamak yerine yardım iste.
🥂 Seni taşıyacak kimse olmadan içme.
Zeynep Hanım’ın aldığı en kötü tavsiye: Kişisel gelişim kitaplarının self-help odaklı, sen en güzelsin, en iyisin gibi kıvamı kaçan tavsiyelerine paye vermemek gerektiğini düşünüyorum. İnsan biraz da kendisinin dışına çıkmalı.
Zeynep Hanım’ın favori kitapları: Tutunamayanlar, Rus Romanları’nın hepsi, son okuduğum Birds Without Wings. Aynı zamanda eski YapıKredi editörlerinden Cem Alpan’ın YKY Kitap Kulübü’nü takip etmeyi de herkese öneririm.
Zeynep Hanım’dan Öğrendiğim 3 Şey
Bu sohbetten hissettiğim duygu yoğunluğunu nasıl anlatırım, nasıl kelimelere dökerim bilmiyorum. Bu kadar berrak birini dinlemek, onun misyonunun izinden gittiği yolculuğunu öğrenmek çok özeldi. Bu yönüyle uzun zamandır heyecanlanmadığım kadar heyecanlandım. Normalde konuklarımı iyi analiz edip araştırdığıma inanırım ama Zeynep Hanımla konuşurken onu değil kendimi analiz etmişim gibi tuhaf bir sarmal oluşturdu zihnim.
Zeynep Hanım’ın Üsküdar Amerikan Lisesi’nde bir yıl boyunca ağladım demesinden, “Derslerde ağlamazdım ama bir şey öğreneceğim ya o yüzden. Bir de akşam ağlamazdım çünkü uyku önemli benim için.” deyişine vuruldum. Lise çağında dahi onun pusulasının netliğini, aklının ve kalbinin nasıl dengelendiğini bu cümlelerden anlayabiliyor insan. 80 kişinin 80 farklı tepkisinin olabileceğini o yıllarda öğrenmiş olmak onun ilerde mesleği olarak seçeceği alana belki de ilk adımıydı.
“Kendini değil, yaptığın işi ciddiye al.” Sırf bu cümlenin alt metni için saatlerde konuşulur hatta bence kişilerin deneyimleri üzerinden bu cümle açıklanır. Ama özünde insan şunu kendine hep hatırlatmalı “Bu benimle ilgili değil, işimle ilgili ve ben bu işi ciddiye alıyorum. Bu işi en iyi şekilde yapmak için titizlikle üzerinde duruyorum.” Bunu yaptıktan ve kendisinden emin olduktan sonra zor süreçlerde kişinin kendini anlatması, işine sahip çıkması çok daha kolay. Eğer benim gibi mükemmelliyetçi ve eleştirileri direk kabul etmeye meyilli biriyseniz bu cümlelere şunu da eklemek isterim: İşinizi not edin. Not etmekten kastım to-do yazmak değil. O anki göreviniz, sorumluklarınız ne ise onlar için günlük notlar alın. Bugün ne yaptınız, işe ne kattınız, başladığınızda nasıldı şimdi nasıl vb. gibi sorularla işinizi sahiplenin. Bu sayede biri size herhangi bir şey sorduğunda ya da geri bildirim verdiğinde işinizi sahiplenmek, arkasında durmak için somut delilleriniz olur. Kendiniz değiş işiniz üzerinden bir süreç başlatmış olursuuz.
“Sen söylediğin şeysin ve sen takviminsin.”. Bu konu benim en sevdiğim konulardan biridir ve açık söyleyeyim Zeynep Hanım’la benzer bir takvim kullanıyor olmamız beni sevindirdi:) Zaman kıymetli, o zamanı kime ayıracağımız da nasıl kullanacağımız da bizim sorumluluğumuzda. Bu yüzden her sabah ilk önce bir takvim düzenlemesi yaparım kendime. “Bugün hangi rolümle daha aktif olacağım?” sorusunu kendime sorup erkenden hazırlanırım. 2 yıldır uyguladığım bu pratik bana iyi geliyor. Yıllar içindeki değişimimi bu takvim üzerinde görebileceğimi biliyorum.
Netlik ve basitlik. Naval’ın raket servislerinde, Hamilton’ın viraj dönüşlerinde, Bogdanovic’in basketinde ve mesleğine saatlerini harcamış diğer birçok başarılı ismi izlerken içimizde ufak bir “Basit bu, ben de atarım, dönerim böyle.” duygusu oluşur ya işte o işin basit olmasından değil tam tersi zor bir hareketin saatlerce emek ve çalışmayla başka bir seviyeye taşınmasından yani ustalıktan. Ve belki de o yüzden beni hayatta en çok kendi ritmini bulan o ritme başkalarını da dahil edebilen insanlar heyecanlandırıyor, tıpkı Zeynep Hanım gibi.
Zeynep Hanım’la bir diğer bağ kurduğum alan onun romanlara olan bakışı oldu. Her roman karakteri ayrı bir dünya ayrı bir analiz fırsatı. Sadece okumamak okurken bir durup düşünmek lazım, “Benim hayatımda bu karaktere benzeyen kim var?”, “Bu karakter burada ne hissettiği için bunu yapmış?” gibi milyonlarca soru üretip üzerine düşünmek lazım. Bu sayede ben de her ne kadar düzenli kitap okumaya dikkat etsem de son zamanlarda odağımın diğer türlerde olduğunu fark ettim ve yeni romanlar okumayı kendime hedef koydum. Burada eklemek istediğim önerilerden biri de karakterlerin analizini eğlenceli hale getirmek. Bir ara romanı okumadan önce kendime duygu kalemleri belirler ve karakterleri okurken o kalemlerle analiz ederdim.
“En kötü ne olabilir?” benim için yapması aslında hiç zor olmayan ama kafamda zorlaştırdığım için bir türlü adım atamadığım her adımın özeti olan cümle bu sanırım. Bu pratiği benimsesem dertlerimin %90’i çözülür bu konuda iddialıyım.
Basketbol candır. Spor aşığı biri olarak basketbola ve onun felsefesine tutkun birini bulmak harikaydı. Kanımda var bir şeyleri felsefeye uydurmak ne yapayım benzer birini bulunca duramıyorum:)
🖼️ Gelecek hafta aynı saatte (umarım aynı saatte) görüşmek üzere!
🌻Bölümü dinledikten sonra içinden geçenleri, paylaşmak istediklerini benimle her zaman paylaşabilirsin.